Hürriyet

16 Nisan 2012 Pazartesi

Alabaş turpu


     İstanbul'a gittiğim zaman semt pazarlarını dolaşmaya çalışırım. Nazilli'de oturmamıza ve sebzenin, otun bolca olup tüketilmesine rağmen İstanbul'da çok daha farklı ot çeşitleriyle karşılaşıyorum.Bunlar da İstanbul'da yetiştiği için değil, İstanbul pazarlarına her taraftan ürünün gelmesinden kaynaklanıyor. Burada tanıttığım Alabaş turpu da böyle bir sebze. Satıcıda ilk gördüğümde bir anlam veremedim. Turp ama turp gibi değil.Ne olduğunu sorduğumda çok lezzetli, hatta diğer turplardan daha lezzetli ve çok faydalı olduğunu söyledi.Üstelik te pahalı bir sebze, taneyle satılıyor. Hemen bir tane kesip dilimledi ve benim gibi merak edip gelen diğer müşterilere de paylaştırdı. Güzel,lezzetli ve gevrek bir turp.Hemen  bir tane aldım,üzerine limon sıkarak  tüketin uyarısını da dikkate alarak eve götürdüm. Tezgah üzerinde de fotoğrafını çektim. Eve döndükten sonra da internetten araştırma yapıp bilgiler aldım ve sizlerle de paylaşmak istedim.

ALABAŞ  TURPU
     Vitamin ve minerali bol, kalorisi ise az olduğu için dengeli beslenmede ideal bir gıda olarak kabul edilen alabaş, içerdiği vitamin ve minerallerle astım, kanser, katarakt, yüksek tansiyon, böbrek taşı, gözde leke, sinir sistemi hastalıkları ve felce iyi gelmektedir.

Bol lifli bir yapıya sahip olan alabaş; A, B1, B2, B3, B6 ve C vitaminleri yönünden oldukça zengindir. Ayrıca bol miktarda selenyum, demir, fosfor, kalsiyum, sodyum ve potasyum içermektedir.

Aynı familyadaki diğer sebzeler gibi, bedenin bazı kanser hastalıklarına yakalanma riskini en aza indirir: Bu kanser türleri arasında akciğer ve kalınbağırsak kanserleri sayılabilir.* İçeriğindeki antioksidan maddelerle kalp hastalığına yakalanma, felç geçirme ve katarakt illetine tutulma risklerini de önemli ölçülerde azaltır.

İçerdiği yüksek oranda demir ve folik asidiyle, kansızlığı ve ayrıca hamile kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığı taşıyan çocuk doğurma rizikosunu en aza indirir.

Bol miktarda potasyum ihtiva ettiği için, yüksek tansiyonu düşürür.

Ayrıca, böbrek ve safra kesesinden taş düşürmede, ses kısıklığında, bademcik enfeksiyonunda, romatizma rahatsızlıklarının hafifletilmesinde ve emzikli kadınlarda süt gelişini artırmada yararlıdır. Ayrıca sıkılarak elde edilmiş alabaş suyu, öksürüğe ve bronşite iyi gelir.

Orta ve Kuzey Avrupa ile Amerika’da yaygın olarak yetiştirilen alabaş, Türkiye’de, özellikle başta Karadeniz ve Marmara bölgelerinde de başarılı bir şekilde yetiştirilmektedir.


Ancak;

Turpgiller familyasındaki diğer sebzeler gibi, alabaş da bedenin iyot emilimini azaltabiliyor. Haftada 3-4 kezden daha sık yiyen kişilerin, iyotça zengin besinler ve iyotlu tuz almalarında yarar vardır. Özellikle içme suyunun az iyot içerdiği yörelerde bu durum dikkate alınmalıdır .

5 yorum:

  1. Evet bunu bende ilk defa gördüm almadım geldim araştırdım tomunu nerden bulacağım onu araştırıyorum bu karadenizde bir numara olur satılır ekip dikeceğim herkese tavsiye ederim

    YanıtlaSil
  2. Yapraklarıda kullanılabilinirmi (yenilebilirmi) acaba ?

    YanıtlaSil

  3. İstanbul'a gittiğim zaman semt pazarlarını dolaşmaya çalışırım. Nazilli'de oturmamıza ve sebzenin, otun bolca olup tüketilmesine rağmen İstanbul'da çok daha farklı ot çeşitleriyle karşılaşıyorum.Bunlar da İstanbul'da yetiştiği için değil, İstanbul pazarlarına her taraftan ürünün gelmesinden kaynaklanıyor. Burada tanıttığım Alabaş turpu da böyle bir sebze. Satıcıda ilk gördüğümde bir anlam veremedim. Turp ama turp gibi değil.Ne olduğunu sorduğumda çok lezzetli, hatta diğer turplardan daha lezzetli ve çok faydalı olduğunu söyledi.Üstelik te pahalı bir sebze, taneyle satılıyor. Hemen bir tane kesip dilimledi ve benim gibi merak edip gelen diğer müşterilere de paylaştırdı. Güzel,lezzetli ve gevrek bir turp.Hemen bir tane aldım,üzerine limon sıkarak tüketin uyarısını da dikkate alarak eve götürdüm. Tezgah üzerinde de fotoğrafını çektim. Eve döndükten sonra da internetten araştırma yapıp bilgiler aldım ve sizlerle de paylaşmak istedim.

    ALABAŞ TURPU
    Vitamin ve minerali bol, kalorisi ise az olduğu için dengeli beslenmede ideal bir gıda olarak kabul edilen alabaş, içerdiği vitamin ve minerallerle astım, kanser, katarakt, yüksek tansiyon, böbrek taşı, gözde leke, sinir sistemi hastalıkları ve felce iyi gelmektedir.

    Bol lifli bir yapıya sahip olan alabaş; A, B1, B2, B3, B6 ve C vitaminleri yönünden oldukça zengindir. Ayrıca bol miktarda selenyum, demir, fosfor, kalsiyum, sodyum ve potasyum içermektedir.

    Aynı familyadaki diğer sebzeler gibi, bedenin bazı kanser hastalıklarına yakalanma riskini en aza indirir: Bu kanser türleri arasında akciğer ve kalınbağırsak kanserleri sayılabilir.* İçeriğindeki antioksidan maddelerle kalp hastalığına yakalanma, felç geçirme ve katarakt illetine tutulma risklerini de önemli ölçülerde azaltır.

    İçerdiği yüksek oranda demir ve folik asidiyle, kansızlığı ve ayrıca hamile kadınların spina bifida (omurganın bir yanının açık olması) hastalığı taşıyan çocuk doğurma rizikosunu en aza indirir.

    Bol miktarda potasyum ihtiva ettiği için, yüksek tansiyonu düşürür.

    Ayrıca, böbrek ve safra kesesinden taş düşürmede, ses kısıklığında, bademcik enfeksiyonunda, romatizma rahatsızlıklarının hafifletilmesinde ve emzikli kadınlarda süt gelişini artırmada yararlıdır. Ayrıca sıkılarak elde edilmiş alabaş suyu, öksürüğe ve bronşite iyi gelir.

    Orta ve Kuzey Avrupa ile Amerika’da yaygın olarak yetiştirilen alabaş, Türkiye’de, özellikle başta Karadeniz ve Marmara bölgelerinde de başarılı bir şekilde yetiştirilmektedir.

    YanıtlaSil
  4. AKRABA BAĞLARI
    Her canlı türü, benzerleri arasında kendilerini rahat ve güvencede hisseder. Bu yüzden kendi türleri arasında yaşamak ister. Biz insanlar da, kendimizi özellikle akrabalar arasında rahat ve güvende hissederiz. Akrabaların varlığı, insanı yalnızlıktan ve kimsesizlikten kurtarır. İnsan hayatında akrabaların önemli bir yeri vardır. İyi günlerde, kötü günlerde akrabaya sığınır, acıyı, kederi, sevinci, neşeyi, onlarla paylaşmak, onlarla ağlamak, onlarla gülmek isteriz. Bu bakımdan akraba bağlarını, küçük hesaplar, bağnazca düşünceler yüzünden bir çırpıda koparıp atmak doğru değildir. Akrabalardan kopuk yaşamak, tıpkı havadan, sudan ve oksijenden yoksun yaşamak gibidir. Ağaç bile dalı ile yaprağı ile büyür. Akraba insanın dalı yaprağı, kökleriyle tutunduğu toprağıdır. Arada dargınlıklar ve kırgınlıklar olabilir, olması da doğaldır; ama doğal olmayanı küsüp darılmak, ilişkiye son vermektir. Bu gibi hallerde doğabilecek dargınlığı, kırgınlığı taşıdığınız sevginin sıcaklığında eritip yok etmek gerekir. Özellikle abla, kardeş, ana, baba, büyük baba, büyük anne gibi aile içi bağları ve amca, dayı ve hala gibi yakın akrabaların varlığı, damarın içinde dolaşan kan gibidir; dolaştıkça hayatiyet verir. Yaşama gücümüze güç katar. Bir dostu kaybedince, bir başka dost bulup onun yerine koymak belki mümkün olabilir; ama bir akrabanın yerine yenisini koymak asla mümkün değildir. O nedenle akrabalık bağları, en küçüğünden en büyüğüne kadar bir sanat eseri gibi özenle korunmalı ve yaşatılmalıdır. İçlerinden birinin eksikliği, hayatın normal seyrini, normal ahengini bozuverir. Sonradan bunu telafi etmek mümkün değildir.
    Hayat bize ödünç verilmiştir. Ömür kısa, hayat fanidir. Hepimiz bugün var, yarın yokuz. Fırsat elimizde iken, sahip olduğumuz nimetlerin kıymetini bilelim!

    YanıtlaSil